top of page

Siyasal Psikoloji sosyal bilim araştırmalarının sessiz ve derinden işlevli bir dalıdır. Ana bileşenleri Siyaset Bilimi ve Psikoloji olsa da, Sosyoloji, İletişim Bilimleri, Ekonomi, Eğitim, Hukuk ve pek çok diğer disiplinin izlerini taşıyan bu alan siyasal davranışın psikolojik dayanaklarını, köklerini ve sonuçlarını anlama faaliyetine ışık tutmaktadır. Siyasal Psikoloji alanında yapılan analizler, kişilik, sosyal psikoloji, gelişimsel psikoloji, bilişsel psikoloji ve gruplar arası ilişkiler hakkındaki teori ve araştırmalardan faydalanır. Bilişsel süreç ve sosyal ilişkilere ilişkin temel kuramların uygulanmasıyla siyasal eylem ve tercihlerin anlaşılma kapasitesini yükselten bu disiplin, siyasal olanı anlama yolunda daha geniş imkânlar sağlarken, siyasal alanın silik sınır çizgilerinin olabildiğince görünür olmasına katkı sunar. Bu anlamda Siyasal Psikoloji dalındaki araştırmalar, liderlik tipleri, kitlesel siyasal davranış, kitlesel iletişimin etkileri, siyasal toplumsallaşma, dış politika analizleri, çatışma nedenleri ve çözümleri ile gruplar arası ilişkilere uzanan bir genişliğe sahiptir.

 

Siyasal Psikoloji siyasi tutum ve davranışların araştırılmasında bireyin bilişsel kapasitesi ile siyasi tercihleri arasındaki ilişkiye ve insanların karar süreçlerine ışık tutarak, sıradan yurttaşların siyasi davranış tercihlerine ilişkin yeni veriler sağlamaktadır. Siyasal Psikoloji siyasal aktörlerin birey düzeyindeki psikolojisi ile olduğu kadar, kitlesel boyutu ile de ilgilenmektedir. Tüm boyutlarıyla siyasi meseleler, aktörler ve politikalar hakkında kamuoyunun oluşumu, oy verme, protesto ve diğer siyasal katılım biçimleri ile farklı sosyal grup ve kesimlerin üyeleri arasındaki çatışma ve işbirliği modelleri Siyasal Psikoloji’nin çalışma alanına girmektedir. İster insan psikolojisi ile daha çok ilgilendiğimiz bir dönemden geçiyor olmamızla bağlantılı olduğunu, ister Rahn, Sullivan ve Rudolph’un (2002) iddia ettikleri gibi Siyaset Bilimi’nde rasyonel seçim teorilerinin yükselişine bir yanıt olarak geliştiğini düşünelim, görece yeni bir paradigma alanı olarak Siyasal Psikoloji araştırmaları, günümüz siyasi sorunlarına aktörler ve kurumlar üzerinden olduğu kadar, bunlar arasındaki özgül dinamikler üzerinden de farklı bir perspektiften bakmamızı sağlamaktadır. Bunun yanında, siyasal insanın doğasını anlamak için yeni araçlar sunmakta ve eldeki öngörülerin bir bölümünü çöpe atmamızı gerektirecek kadar Siyaset Biliminin yöntem ve araçlarını çeşitlendirip, karşılaştırmalı analizler açısından güçlendirmektedir.

 

1980’li yılların ilk yarısında darbecilerin uygulamalarına meşruiyet sağlamak amacıyla faaliyet gösteren “bindirilmiş akademik kıtalar”ın etkisi altında kalan Siyasal Psikoloji çalışmaları, izleyen yıllarda bu durumdan kaynaklanan bir durgunluk dönemi geçirmiştir. Akademik olmaktan çok güncel siyaset ve güç ilişkilerinin gerektirdiği bir biçimde tanımlanan “terörist akıl”ı çözümlemeyi iş edinen yaklaşımların etkisi günümüzde azalmış olsa da, ülkemizde hâlâ sınırlı sayıda akademisyen tarafından ilgilenilen Siyasal Psikoloji alanında yapılan çalışmaların nicelik ve niteliği gerekli olan düzeyin altındadır. Lisanstan doktora düzeyine kadar ders programlarında giderek daha çok yer bulmasına rağmen, bu alanın halen birbirinden kopuk bir grup akademisyen ve araştırmacının özel ilgi alanı olarak varlığını sürdürdüğünü ve dünyadaki diğer ülkelere nazaran çok daha yavaş ve hattâ olgusal zenginlik ile tutarsız bir gelişme içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz.

 

Oysa, duyguların yoğun biçimlerde yaşandığı ve daha görünür kararlarla dışa vurulduğu içinde yaşadığımız toplum, Siyasal Psikoloji araştırmacıları için bir cennet gibidir. Geçmişi uzun yıllara dayanan çözülmemiş sorunlar, kolektif tabular, giderek derinleşen toplumsal kutuplaşmalar, mutabakat mekanizmalarının zayıflığı üzerinde şekillenen bireysel, kolektif ve inatçı algı çerçeveleri, anlaşılmayı ve anlatılmayı beklemektedir. Yarım yüzyıl önce yayınlanmış bir gazete manşetinin dönemin başbakanınca kameralara tutulup güncel bir tartışmada pozisyon almak için kullanılabildiği, müsamere tadında resmî performansların kitlelerce gözyaşı içinde izlenebildiği, özel ve kamusal alan arasındaki ayrımın ihtiyaca göre gözardı edildiği bir düzlemde; Kürt meselesinden dinin kamusal alandaki yerine, başörtüsü direnişinden zorunlu/seçmeli din derslerine, kadının toplumsal yerinden temel haklar üzerine verilmekte olan farklı referanslara kadar, değişik yön ve düzlemlerde birçok konu Siyasal Psikoloji araştırmacılarının ilgisine muhtaçtır. Ülke gündemini yıllardır işgal etmekte olan sorunların algılama biçimlerini nasıl dönüştürdüğü ve bunların tekrar siyasal süreci -birer girdi olarak- nasıl belirlediğine ışık tutan çalışmaların eksikliği hissedilmektedir. Kilometrekareye düşen “uzman,” “haklı,” “masum,” “mağdur” ve “ahlâklı” oranının en üst düzeylerde seyrettiği ülkemizde siyasal karar verme ve toplumsal uzlaşma bağlamlarında Siyasal Psikoloji araştırmalarının yeri önemlidir.

 

Derin toplumsal değişimleri büyük bir istikrarsızlık, şiddet eğilimi, yoksulluk, işsizlik, cinsiyet eksenli ayrımcılık, doğa ve çevreye özensizlik ve hukuksuzluk içinde sarsılarak geçirmekte olan ülkemizde, insanın ve grupların siyasal davranış psikolojisi ile ilgili faktörler, gündelik hayatın içinde ve hattâ merkezindedir. Bu bağlamda Siyasal Psikoloji, karşılıklı algı ve tutumların, kamuya mâl olmuş klişelerin, hoş görme, güven duyma ve önyargı düzeylerinin, siyasal katılımı, parti aidiyetini, seçmen davranışını nasıl etkilediğini, etnik ayrımların ve dinsel inancın etkilerini, toplumsal kutuplaşmanın derinliğini anlamaya yarayacaktır. Siyasal Psikoloji disiplininin sağladığı alet çantası, ulusal kimlik, çatışma, şiddet, yabancılaşma, bağımlılık, liderlik, hak ve adalet algılarımızın haritalarına olduğu kadar, ülkemizde milli spor haline gelen sosyal ayrımların siyasal alanın kalitesini düşüren bir biçimde güdümlü istihdamına da ışık tutma kapasitesine sahiptir.

 

Etnik, dinsel ve cinsiyet yönelimi eksenli farkların olağan ayrımlar olarak kavramsallaştırılıp gündelik hayatın akışına yedirilemediği, geleneksel aidiyetlerin modern tercihlere baskın geldiği, yüz yüze ilişkilerin dolaylı bağları gölgelediği, aşağılık duygusunun yaygın, komplo teorilerinin meşru, askeri darbelerin mümkün, bunlara verilen sivil yanıtların otoriter olduğu toplumsal ve siyasal ortamımızda, özellikle ulusal kimlik, toplumsal bilinç, siyasal toplumsallaşma, milliyetçilik, öteki algısı, insan hakları ihlalleri, işkence ve siyasal gerekçeli psikolojik travma başlıkları, Siyasal Psikoloji araştırmalarının ülkemiz siyasetini anlamak için katkı yapacağı en önemli konular arasındadır. 

 

Siyasal Psikoloji’nin gelişimini üç aşamada değerlendirmek mümkündür: İlk aşamada siyasetin felsefesine daha yakın, siyasal teori ile daha meşgul, tanımını ve yöntemlerini arayan bir grup çalışma yapılmıştır. İkincisi alanın sınırları ve kurucularının tanımlandığı, daha bilimsel ve sistematik bir dönemdir. Üçüncü dönem, disiplinin kapsamının genişlediği ve kullanılan yöntemlerin çoğaldığı bir gelişme ve sağlamlaşma aşaması olmuştur. Tüm bu süreç yaşanırken, bir bilgi alanı olarak Siyasal Psikoloji de bilimin içinde bulunduğu epistemolojik krizden payını almıştır. Bilimsel bilginin geçerliliği, disiplinlerarası geçişme, daha eşitlikçi bir toplum içinde yaşama ve fildişi kulesinden başını dışarıya uzatan bir bilime ilişkin tartışmalar, Siyasal Psikoloji alanını da etkilemiştir.     

 

Ülkemizde Siyasal Psikoloji’nin gelişmesine katkı yapmak için başlatılan Siyasal Psikoloji Çalıştayları’nın ilki 2014 yılında Kocaeli Üniversitesi’nde, ikincisi 2015’te Akdeniz Üniversitesi’nde yapıldı. Etkinliğin üçüncüsü, konferans olarak, Mülkiyeliler Birliği’nin katkılarıyla 11-12 Mayıs 2017 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Bu etkinlikler, Siyasal Psikoloji’nin üç aşama içinde değerlendirilen gelişimine çok sonradan katılan ülkemizde, başından itibaren Türkiye’nin farklı üniversitelerinde bu alanla ilgilenen ve araştırmalar yapan akademisyenleri bir araya getirerek birikimlerini ve çalışmalarını paylaşabilecekleri ve tartışabilecekleri ortak bir akademik zemin yaratmıştır. Aynı zamanda, siyasal gelişme özellikleri nedeniyle özgün dayanışma ve kamusal ifade biçimlerine sahne olan ülkemizde, hem akademisyenlerin, hem de karar verme süreçlerinin potansiyel adayı olan öğrencilerin bu alana ilgisinin yoğunlaşmasına mütevazi de olsa bir katkıda bulunmuştur. Etkinliklerden beklenen uzun dönemli fayda ise,  bu alandaki çalışmaların nitelik ve nicelik olarak artmasıdır. 

Yücel Demirer 

Kocaeli Dayanışma Akademisi

 

 

 * Yücel Demirer'in 3. Siyasal Psikoloji Konferansı'nda sunulmuş bildirilerden derlenen "Ütopyalar: Politikayla Arzunun Kesiştiği Yer" kitabındaki  Önsöz'ünden alınmıştır. 

bottom of page